SOSYAL METABOLİZMA
Sosyal metobolizma kavramı toplumun da tıpkı bir insan
vücudu gibi işlevlerini yerine getirmek için belirli miktarda enerji ve
besine ihtiyacı olduğunu öne sürer.
Yani nasıl ki insan bedeni hayatta kalmak için
günlük olarak belirli miktarda besin alıp, bu besini vücut içinde çeşitli
süreçlerden geçirip enerjiye ve vücudun doğru çalışması için gerekli diğer maddelere
çeviriyorsa, toplumlar da doğadan çeşitli kaynakları alıp bunları toplumun
devamlılığı için gerekli enerji ve ürünlere çevirirler.
Toplumdaki bu metabolik süreçler sonunda da,
tıpkı insan vücudunda olduğu gibi, çeşitli atıklar ortaya çıkar ve bu
atıklar doğaya geri bırakılır.
Sosyal metabolizma bu çerçevede bir sektör veya
bir coğrafi birimin aynen bir insan bedeni gibi hem kendi yeniden üretimi
için (örneğin dokuların yenilenmesi) enerji ve madde kullanımı hem de
ürün-hizmet üretebilmek (örneğin yemek yaparken doğalgaz tüketimi) için
harcadığı enerji ve madde kullanımının toplamı anlamına gelir.
Enerji ve madde ilk bulundukları yerde stok
(örneğin yeraltında bulunan petrol), ekonominin içerisinde ise akış (örneğin rafineriden
benzin istasyonuna oradan motora) halini alır.
Bu açıdan bakıldığında, toplumların yüksek
metabolizmalara sahip olmaları hem doğadan aldıkları madde
miktarında, hem de doğaya geri bırakmaları gereken atık miktarında
artışa neden olacaktır.
Çevresel sürdürülebilirlik için sosyal
metabolizmanın küçültülmesi gereklidir.
Bu yaklaşım özellikle ekonomik büyüme- karbon
emisyonu ayrışması, karbonsuzlaşma ve örneğin akıllı
şehirlerde teşvik edilen hizmet/bilişim sektörü bazlı ekonomik maddesizleşme gibi
konulardaki değerlendirmelere somut, bilimsel bir temel oluşturur.
Sosyal sistemler için bu şekilde biyolojiden
esinlenerek metabolizma benzetmesinin kullanımı Liebig ve
Moleschott’tan etkilenen Karl Marx’ın eserlerine dek uzanır.
Örneğin Marx ,Kapital’in birinci cildinde “emek
süreçleri aracılığıyla insan ve doğa arasında idare edilen metabolizma”ya
vurgu yapar.
Kavramın günümüzde daha sık olarak kullanılması
ise, bu tarz bir biyofiziksel yaklaşımın akademik yazın içinde gelişmesi, bunun
sonucunda ünlü iktisatçı Nicholas Georgescu-Roegen’in yaptığı gibi
termodinamiğin 2. yasasının (Entropi, enerjinin korunumu) toplumsal sistemlere
uygulanmasıyla mümkün olmuş ve ekolojik iktisatın temellerini atmıştır.
Sosyal metabolizmayı ölçmek için farklı
değerlendirme/ölçüm yöntemleri öne sürülmüştür.
Örneğin Viyana Okulu olarak da
bilinen Malzeme Akış Analizi (MAA) yöntemi ekonomilerde madde ve
enerjinin üretim-tüketim-atık süreçlerini takip edebilmemize olanak sağlar.
Mario Giampietro ve Kozo Mayumi’nin
geliştirdiği toplumsal metabolizma yaklaşımı ise MAA’da yapıldığı gibi sadece
madde ve enerji akışlarının sayısallaştırılmasına değil, bu akışlarla durağan
kaynakların (doğal ve yapay stokların) etkileşimine ve bunlar arasında
farklı ölçeklerdeki (örneğin ülke çapında ya da sadece bir çiftlik düzeyinde)
ilişkilere odaklanır.
Bu anlamda akış-kaynak modeli farklı üretim
sistemlerine ait metabolik göstergeler üretirler.
Örneğin her bir saatlik emek girdisi başına
enerji girdisi veya bir hektarlık tarımsal üretimde tüketilen su miktarı
gibi göstergeleri üreterek, daha verimli bir üretim/tüketim sisteminin
kurulabilmesine olanak sağlarlar.
Sosyal metabolizmanın bir başka kullanımı ise
Erik Swyngedouw ve Nik Heynen gibi coğrafyacıların kullandığı biçimiyle kent-kır
alanını birbirine bağlayan kentsel metabolizma yaklaşımıdır.
Bu çerçevede de kır-kent ve kent-kent eksenleri
madde ve enerji akışlarıyla olduğu kadar emek akışlarıyla da birbirine
bağlıdır.
Bu yöntemler özellikle çevre adaleti için HANPP insanlar
tarafından el koyulmuş net birincil üretim, gibi sayısallaştırılmış göstergeler
sunması bakımından önemlidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder