2 Kasım 2022 Çarşamba

 SOSYAL METABOLİZMA

 

Sosyal metobolizma kavramı toplumun da tıpkı bir insan vücudu gibi işlevlerini yerine getirmek için belirli miktarda enerji ve besine ihtiyacı olduğunu öne sürer.

 Yani nasıl ki insan bedeni hayatta kalmak için günlük olarak belirli miktarda besin alıp, bu besini vücut içinde çeşitli süreçlerden geçirip enerjiye ve vücudun doğru çalışması için gerekli diğer maddelere çeviriyorsa, toplumlar da doğadan çeşitli kaynakları alıp bunları toplumun devamlılığı için gerekli enerji ve ürünlere çevirirler.

 Toplumdaki bu metabolik süreçler sonunda da, tıpkı insan vücudunda olduğu gibi, çeşitli atıklar ortaya çıkar ve bu atıklar doğaya geri bırakılır.

 Sosyal metabolizma bu çerçevede bir sektör veya bir coğrafi birimin aynen bir insan bedeni gibi hem kendi yeniden üretimi için (örneğin dokuların yenilenmesi) enerji ve madde kullanımı hem de ürün-hizmet üretebilmek (örneğin yemek yaparken doğalgaz tüketimi) için harcadığı enerji ve madde kullanımının toplamı anlamına gelir.

 Enerji ve madde ilk bulundukları yerde stok (örneğin yeraltında bulunan petrol), ekonominin içerisinde ise akış (örneğin rafineriden benzin istasyonuna oradan motora) halini alır.

 Bu açıdan bakıldığında, toplumların yüksek metabolizmalara sahip olmaları hem doğadan aldıkları madde miktarında, hem de doğaya geri bırakmaları gereken atık miktarında artışa neden olacaktır.

 Çevresel sürdürülebilirlik için sosyal metabolizmanın küçültülmesi gereklidir.

 Bu yaklaşım özellikle ekonomik büyüme- karbon emisyonu ayrışması, karbonsuzlaşma ve örneğin akıllı şehirlerde teşvik edilen hizmet/bilişim sektörü bazlı ekonomik maddesizleşme gibi konulardaki değerlendirmelere somut, bilimsel bir temel oluşturur.

Sosyal sistemler için bu şekilde biyolojiden esinlenerek  metabolizma benzetmesinin kullanımı Liebig ve Moleschott’tan etkilenen Karl Marx’ın eserlerine dek uzanır.

 Örneğin Marx ,Kapital’in birinci cildinde “emek süreçleri aracılığıyla insan ve doğa arasında idare edilen metabolizma”ya vurgu yapar.

 Kavramın günümüzde daha sık olarak kullanılması ise, bu tarz bir biyofiziksel yaklaşımın akademik yazın içinde gelişmesi, bunun sonucunda ünlü iktisatçı Nicholas Georgescu-Roegen’in yaptığı gibi termodinamiğin 2. yasasının (Entropi, enerjinin korunumu) toplumsal sistemlere uygulanmasıyla mümkün olmuş ve ekolojik iktisatın temellerini atmıştır.

 Sosyal metabolizmayı ölçmek için farklı değerlendirme/ölçüm yöntemleri öne sürülmüştür.

 Örneğin Viyana Okulu olarak da bilinen Malzeme Akış Analizi (MAA) yöntemi ekonomilerde madde ve enerjinin üretim-tüketim-atık süreçlerini takip edebilmemize olanak sağlar.

  Mario Giampietro ve Kozo Mayumi’nin geliştirdiği toplumsal metabolizma yaklaşımı ise MAA’da yapıldığı gibi sadece madde ve enerji akışlarının sayısallaştırılmasına değil, bu akışlarla durağan kaynakların (doğal ve yapay stokların) etkileşimine ve bunlar arasında farklı ölçeklerdeki (örneğin ülke çapında ya da sadece bir çiftlik düzeyinde) ilişkilere odaklanır.

 Bu anlamda akış-kaynak modeli farklı üretim sistemlerine ait  metabolik göstergeler üretirler.

 Örneğin her bir saatlik emek girdisi başına enerji girdisi veya bir hektarlık tarımsal üretimde tüketilen su miktarı gibi göstergeleri üreterek, daha verimli bir üretim/tüketim sisteminin kurulabilmesine olanak sağlarlar.

 Sosyal metabolizmanın bir başka kullanımı ise Erik Swyngedouw ve Nik Heynen gibi coğrafyacıların kullandığı biçimiyle kent-kır alanını birbirine bağlayan kentsel metabolizma yaklaşımıdır.

 Bu çerçevede de kır-kent ve kent-kent eksenleri madde ve enerji akışlarıyla olduğu kadar emek akışlarıyla da birbirine bağlıdır.

 Bu yöntemler özellikle çevre adaleti için HANPP  insanlar tarafından el koyulmuş net birincil üretim, gibi sayısallaştırılmış göstergeler sunması bakımından önemlidir.

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

  ŞEFFAFLIK VE HESAP VEREBİLİRLİK   Şeffaflık ve hesap verebilirlik birbirine ihtiyaç duyan ve birbirini güçlendiren, dolayısıyla berabe...