MÜŞTEREKLER
Müşterekler ( ortak kaynak ya da ortak kaynak
havuzları) çok sayıda birey tarafından belli bir sosyal akit çerçevesinde
kullanılan, her bireyin kullanım hakkının olduğu ama kimsenin sahiplik
iddia edemediği varlıklara denir.
Bunlar örneğin atmosferdeki hava ya da bir köyün ortak
kullandığı mera gibi doğal varlıklar olabileceği gibi, kimsenin tekelinde
olmayan ve telif iddia edilmeyen açık kaynak kodlu yazılımlar (örneğin
Linux) veya ortaklaşa üretilmiş internet siteleri (örneğin Vikipedi) gibi entelektüel
üretimler de olabilirler.
Entelektüel üretime dayalı müştereklerde ek
kullanıcıların katılması aslında ortak üretimin/malın daha da
genişlemesini ve büyümesini sağlarken, doğal varlıklara dayalı müştereklerde ek
kullanıcıların katılması müşterek malın daha fazla bölünmesine ve kişi
başına düşen tüketim miktarının azalmasına veya kaynağın tükenmesine neden
olur.
Çevresel sürdürülebilirlik açısından
özetlemek gerekirse; ekosistem hizmetleri, atmosfer, meralar, balık
rezervleri vb. doğal varlıklara dayalı müştereklerin iki önemli özelliği
vardır:
1- Başka bireyleri kullanımdan dışlamak mümkün
değildir (ya da ancak kısmen mümkündür), yani kimse bu varlık/kaynak
üzerinde bireysel olarak mülkiyet hakkı iddia edemez.
2- Her ek kullanıcının katılması sonucu birey
başına düşen kullanım/ tüketim miktarı düşer ve ortak malın miktarı azalır.
İşte bu iki özellik nedeniyle müştereklerin
sürdürülebilir kullanımı konusunda önemli sorunlar var olagelmiştir.
Herkesin kullanımına açık ve tükenebilir olan bir
kaynağın hızla tükenmesi beklenen bir durumdur.
Müştereklerin trajedisi olarak adlandırılan bu
durumdan ilk kez Garrett Hardin, Science dergisindeki bir makalesinde
bahseder.
Hardin bu durumu anlatmak için bir köye ait ortak
meranın kullanımını örnek verir.
Bu görüşe göre, koyunlarını bu müşterek merada
otlatan her çoban, aslında aşırı otlatmanın bu meraya kalıcı zarar
vereceğini ve uzun vadede herkesin zararlı çıkacağını bildikleri halde, kısa
vadedeki çıkarlarını ön plana koyarak kendi koyunlarını merada bireysel
kârlarını en yükseğe çıkaracak şekilde otlatır çünkü eğer onlar otlatmazsa zaten
başkaları otlatacaktır.
Bunun sonucunda da bir süre sonra mera kendini
yenileyemez, çöle dönüşür ve herkes zararlı çıkar.
Bu durumun çözümü için ise yapılması gereken şey
ya meranın ortak kullanımdan çıkarılıp özel mülkiyete geçirilmesi
(kullanım hakkının tek bir kişiye verilmesi) ve bu sayede piyasa
mekanizmalarının devreye sokulması, ya da devletin bu meranın kontrolünü
ele alması ve her bir çiftçinin ne kadar otlatma yaptığını kontrol
etmesidir.
Hardin ve takipçilerine göre aslında sorun meranın
sahipsiz olmasıdır.
Hardin’in bu örneğinde tüm çobanlar sadece
kişisel çıkarlarını düşünen ve kimseye güvenmeyen, diğer bireyleri rakip
olarak gören kimseler olarak betimlenmiştir.
Fakat şimdiye kadar ekonomi alanında Nobel almış tek
kadın iktisatçı olan Elinor Ostrom bu durumun doğru olmadığını dünyadan çok
sayıda örnek ile ortaya koymuştur.
Örneğin birçok balıkçı topluluğunda, küçük
ölçekli üreticiler kendi aralarında konuşup anlaşarak, avlandıkları alandaki
balıkların tamamen tükenmemesi amacıyla herkes için eşit balık tutma hakları
belirlemişler ve dünyanın diğer yerlerinde devlet eliyle ya da piyasa
mekanizmaları ile büyük ölçeklerde gerçekleştirilmeye çalışılan kaynak
yönetim modellerine göre çok daha başarılı olmuşlardır.
Çünkü aslında bireyler, Hardin’in tanımladığı gibi
bencil, kısa vadeli düşünen ve kimseye güvenmeyen insanlar değil, çoğu zaman
işbirlikleri ve kendi kendini denetleyen toplulukları da geliştirmeyi
bilen öznelerdir.
Müştereklerin sürdürülebilir kullanımı, bu
tartışma eksenleri çerçevesinde ele alınmaya devam ediyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder