2 Kasım 2022 Çarşamba

 EKOLOJİK YURTTAŞLIK

 

 Günümüzde sürdürülebilirlikten bahsederken ana akım yeşil ekonomi ve sürdürülebilir tüketimin bir adım ötesine geçebilen tartışmalardan bir tanesi de ekolojik vatandaşlıktır.

İlk olarak Andrew Dobson (2006) tarafından ortaya atılan bu kavram çevre politikası literatüründe vatandaş-devlet ilişkisine vurgu yaparak, bu ikisi arasındaki sosyal sözleşmeyi ekolojik açıdan yeniden tanımlamaya çalışır.

 Bu anlamda ekolojik vatandaşlık bir bireyin tüketim tercihlerini herhangi bir iktisadi teşvik veya reklam kampanyasının konusu ve nesnesi olmayacak biçimde bilinçli şekilde değiştirdiği bir yaklaşımdır.

Dolayısıyla ekolojik vatandaşlık Dobson’ın sözlerinde “İktisadi önlemlerle gerçekleştirilebilecek olanlardan çok daha derinde, tavır ve davranışlarda bilinçli bir değişime” işaret eder.

 Ekolojik vatandaşlık, devlet-vatandaş ikilemini yeniden tanımlamayı amaçlar.

Bu bağlamda ekolojik vatandaşın görev ve ödevleri devletle mütekabiliyet ilkesini veya karşılıklı çıkar gözetmeyi gerektirmez.

 Ekolojik vatandaş, doğmamış nesillere ve insan-dışı canlılara dönük olarak da vatandaşlık görev ve yükümlülükleri taşır.

  Bu anlamda mekansal ve zamansal olarak sorumlulukları şimdiki zaman ve bulunduğu yeri aşan anlamlar içerir.

 Örneğin ekonomik aktivitesinin sonucuolarak ortaya çıkan seragazlarının dünyanın başka yerlerinde sebep olduğu iklim değişikliğinden ve kendisinden sonraki kuşakların da sağlıklı bir çevrede yaşama hakkını sağlamakla yükümlüdür.

 

Dolayısıyla ekolojik vatandaşlık liberal devlet mimarisinin genel kabullerini kırarak, dönüştürücü bir anlam taşır.

Ekolojik vatandaşlık ve yeşil devlet teorisinin önde gelen teorisyenlerinden Robyn Eckersley’e göre eleştirel bir politik ekoloji yeni bir devlet-yurttaş ilişkisi kurulmasına önayak olabilir.

Bu anlamda ekolojik demokrasiden faydalanan bir egemen devlet, ulus-aşırı demokrasiyi ve ekolojik öncülüğü/koruyuculuğu savunur.

 Bu tarz bir devlet liberal demokratik devlet, refah devleti ve neoliberal devlet teorilerine vatandaşlık tanımı itibariyle bir alternatif sunar.

 Bu tanıma göre devlet-yurttaş ilişkisinin birincil değeri adalet, ikincisi sorumlulukların mütekabiliyetinin olmaması (örneğin devlet yurttaşa, yurttaşın devlete olduğundan daha çok sorumludur), üçüncüsü sorumlulukların kamusalın ötesinde özel alana da kayması ve dördüncüsü de ekolojik vatandaşlığın sınırlarının devlet sınırlarını aşmasıdır (Eckersley’in ulusaşırı demokrasi kavramında olduğu gibi).

 Bu tanıma göre ekolojik vatandaşlık tartışmasındaki dört önemli unsurdan bir tanesi de kamusal-özel ayrımıdır.

 Özel hayattaki tercihlerin kamusal sonuçları olduğu ve kamusal olanın yalnızca devletle ilişkilendirilemeyeceği fikrinden hareketle ekolojik vatandaş, tüm çevre sorunlarını politik düzlemde (feminist teorinin ‘kişisel olan da politiktir’ yaklaşımından hareketle) ele alır.

Hem maddi (atmosfer, okyanuslar vb.) hem maddi-olmayan (internet, kültürel miras vb.) müştereklerin korunması, çoğaltılması ve teşvik edilmesi bu çerçevede düşünülebilir.

Benzer biçimde ekolojik vatandaşlık kavramı yavaş şehirler (citta slow), geçiş şehirleri (transition towns), agroekoloji ve planlı ekonomik küçülme gibi vatandaşların kolektif eylem pratiklerini merkeze alır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

  ŞEFFAFLIK VE HESAP VEREBİLİRLİK   Şeffaflık ve hesap verebilirlik birbirine ihtiyaç duyan ve birbirini güçlendiren, dolayısıyla berabe...