EKOLOJİK YURTTAŞLIK
Günümüzde sürdürülebilirlikten bahsederken ana
akım yeşil ekonomi ve sürdürülebilir tüketimin bir adım ötesine geçebilen
tartışmalardan bir tanesi de ekolojik vatandaşlıktır.
İlk olarak Andrew Dobson (2006) tarafından ortaya
atılan bu kavram çevre politikası literatüründe vatandaş-devlet ilişkisine
vurgu yaparak, bu ikisi arasındaki sosyal sözleşmeyi ekolojik açıdan yeniden
tanımlamaya çalışır.
Bu anlamda ekolojik vatandaşlık bir bireyin
tüketim tercihlerini herhangi bir iktisadi teşvik veya reklam
kampanyasının konusu ve nesnesi olmayacak biçimde bilinçli şekilde değiştirdiği
bir yaklaşımdır.
Dolayısıyla ekolojik vatandaşlık Dobson’ın
sözlerinde “İktisadi önlemlerle gerçekleştirilebilecek olanlardan çok daha
derinde, tavır ve davranışlarda bilinçli bir değişime” işaret eder.
Ekolojik vatandaşlık, devlet-vatandaş ikilemini
yeniden tanımlamayı amaçlar.
Bu bağlamda ekolojik vatandaşın görev ve ödevleri
devletle mütekabiliyet ilkesini veya karşılıklı çıkar gözetmeyi
gerektirmez.
Ekolojik vatandaş, doğmamış nesillere ve
insan-dışı canlılara dönük olarak da vatandaşlık görev ve yükümlülükleri
taşır.
Bu anlamda mekansal ve zamansal olarak
sorumlulukları şimdiki zaman ve bulunduğu yeri aşan anlamlar içerir.
Örneğin ekonomik aktivitesinin sonucuolarak
ortaya çıkan seragazlarının dünyanın başka yerlerinde sebep
olduğu iklim değişikliğinden ve kendisinden sonraki kuşakların da
sağlıklı bir çevrede yaşama hakkını sağlamakla yükümlüdür.
Dolayısıyla ekolojik vatandaşlık liberal devlet
mimarisinin genel kabullerini kırarak, dönüştürücü bir anlam taşır.
Ekolojik vatandaşlık ve yeşil devlet teorisinin önde
gelen teorisyenlerinden Robyn Eckersley’e göre eleştirel bir politik ekoloji
yeni bir devlet-yurttaş ilişkisi kurulmasına önayak olabilir.
Bu anlamda ekolojik demokrasiden faydalanan bir egemen
devlet, ulus-aşırı demokrasiyi ve ekolojik öncülüğü/koruyuculuğu savunur.
Bu tarz bir devlet liberal demokratik devlet,
refah devleti ve neoliberal devlet teorilerine vatandaşlık tanımı
itibariyle bir alternatif sunar.
Bu tanıma göre devlet-yurttaş ilişkisinin
birincil değeri adalet, ikincisi sorumlulukların mütekabiliyetinin
olmaması (örneğin devlet yurttaşa, yurttaşın devlete olduğundan daha çok
sorumludur), üçüncüsü sorumlulukların kamusalın ötesinde özel alana da
kayması ve dördüncüsü de ekolojik vatandaşlığın sınırlarının devlet
sınırlarını aşmasıdır (Eckersley’in ulusaşırı demokrasi kavramında olduğu
gibi).
Bu tanıma göre ekolojik vatandaşlık
tartışmasındaki dört önemli unsurdan bir tanesi de kamusal-özel ayrımıdır.
Özel hayattaki tercihlerin kamusal sonuçları
olduğu ve kamusal olanın yalnızca devletle ilişkilendirilemeyeceği fikrinden
hareketle ekolojik vatandaş, tüm çevre sorunlarını politik düzlemde (feminist
teorinin ‘kişisel olan da politiktir’ yaklaşımından hareketle) ele alır.
Hem maddi (atmosfer, okyanuslar vb.) hem
maddi-olmayan (internet, kültürel miras
vb.) müştereklerin korunması, çoğaltılması ve teşvik edilmesi bu
çerçevede düşünülebilir.
Benzer biçimde ekolojik vatandaşlık kavramı yavaş
şehirler (citta slow), geçiş şehirleri (transition
towns), agroekoloji ve planlı ekonomik küçülme gibi
vatandaşların kolektif eylem pratiklerini merkeze alır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder